1835 yılında Sivas'ın Kangal ilçesinin Deliktaş Köyü'nde doğmuştur. 12 yaşında öksüz kalmıştır. Bu yüzden yoksulluk içinde büyümüş ve ömrünün sonuna kadar da bu şekilde yaşamıştır. Asıl adı Mustafa'dır. Babasını küçük yaşta kaybetmesiyle köylerinin ağalarından Ali Ağa'nın yanında kalan Ruhsati burada çeşitli işlerde çalışmıştır. Hayatının farklı dönemlerinde bennelik (duvarcılık), rençberlik, çobanlık, değirmende suculuk gibi işlerde çalışmıştır. Tahsilini ekonomik ve sosyal durumlardan dolayı dilediği gibi yapamamıştır.
Gel gidelim, gurbete gidelim
Burda bize eğlenecek vatan yok
Bitirdim karayı ummana daldım
Rahmeyleyüp elimizden tutan yok
Yürekte koylanan aşkın yarası
Bu derdi açmanın değil sırası
Yuma ile gitmez yüzüm karası
Anın için metahımı satan yok
İlahi ne yaman gaflete daldım
Gayri nadim oldum, kusurum bildim
Nereye varsam nefsile haşroldum
Çok asiyim bir insana katan yok
Ruhsati'yim az geliyor ovalar
Bulamadım ben bu derde devalar
Bütün alem bu dünyayı kovalar
Hesap ettim bir ardından yeten yok
Hayatı boyunca dört evlilik yapmıştır ve bu evliliklerinden yirmi üç çocuğu olmuştur. İlk evliliği Meryem ve ikinci evliliği Fatma'yı da hastalıktan kaybetmesi onu derinden yaralamış ve bunu şiirlerinde anlatmıştır.
İlk eşi Meryem için yazmış olduğu şiirden bir dörtlük:
Buyursunlar dertliler gam dükkanına
Kangı çeşit isterlerse bende var
Doksan üçte Meryem'imi yitirdim
Od bağladı hasret narı canda var
İkinci eşi Fatma için yazmış olduğu şiirden bir dörtlük:
Ruhsati'yim bir acayip hal oldum
Yana yana ocağında kül oldum
Altın idim, gümüş idim, pul oldum
Yana yana hallerine Fatma'nın
Tasavvufa olan tutkusu ile küçük yaşlarda gördüğü rüya üzerine aşk şerbetini içerek kendinden geçer. Hasta sanılarak annesi ve babası tarafından doktora götürüldüğü ile ilgili de efsaneleşmiş bir hikayesi de mevcut olan Aşık Ruhsati son olarak köyünde imamlık yapmıştır. 1911 yılında ise bedenen aramızdan ayrılmıştır.
![]() |
Yaşamış Olduğu Ev |
Başından geçen iki anısını da yazarak yazımızı sonlandıralım:
Şair bir gün Ekmekçi Seyid Efendi'nin buğdayını yükler. Güç bela yükü şehre indirir. Henüz terini kurulamamış, soluklanamamıştır ki ekmekçinin parayı az vermek için buğdayı eksik ölçtüğünü görür. Hayatında en kızdığı şeylerin yalancılık ve haksızlık olduğu bilinen Aşık Ruhsati ise köye döner ve şu şiiri yazar:
Sana bir destan söyleyim
Yaşasın Seyid Efendi
İnkisar etmeğe kıyamam
Şişesin Seyid Efendi
Ölçtün özeni özeni
Sen ettin bana düzeni
Yerin katran kazanı
Pişesin Seyid Efendi
Düştüm de geldim izine
Parmağım patlak gözüne
Kasap itleri yüzüne
İşesin Seyif Efendi
Babanı katmam sayıya
Özünü benzettim ayıya
Kendi eştiğin kuyuya
Düşesin Seyid Efendi
Ruhsati'yi buldun söngün
Bir kaz bulup yoldun engin
Şeytanlıkta yoktur dengin
Poşasın Seyid Efendi
Bir diğer anısı:
Aşık Ruhsati bir gün Sivas'a gider. Öğle üzeri canı lokantadan yemek yemek ister. Girer bir lokantaya. Lokantacı köylü diyerek onunla pek ilgilenmez. Yemeklerinden de nerede kötüsü varsa onları verir. Bu duruma çok üzülen aşık bu dizeleri söyler ve lokanta sahibini utandırır:
Padişahım beni aşçıbaş etse
Bulgur pilavını her gün ederdim
Çatal ferman getirtirip katlime
Bostan pancarını sürgün ederdim
Lazım değil bamiyenin balgamı
Uğratmayın havuç ile şalgamı
Bazı bazı bulur isem dalgamı
Lahna sarmasını bir gün ederdim
Madımak diyerek döşerler bir ot
Çoğuna it siğer mideni gen tut
Çirişi topla da yel olana sat
Yemliği tez günde tezgin ederdim
Kabak şöyle dursun cennette yerim
Soğan sarımsağı perhizde derim
Marol , purasayı almaz defterim
Patates ekmeği her gün ederdim
Hiçe değmez pancar ile purasa
Şayestedir yer elması Sivas'a
Ayva dolmasında getir var ise
Turunç yağrağını durgun ederdim
Kutıklı çorbaya ot doğratmazdım
Livik kurutmasına ip kıvratmazdım
Hele şu sormuğu hiç söyletmezdim
Arsı telcete görkü neylerdim
Bu takımlar bizim işe yaramaz
Çoban olsam bazo yerim köremez
Bostancıdan hiçbir zengin töremez
Kavunu, karpuzu kırgın ederdim
Rençberlik dediğin helal nafaka
Pekmez yoksa peyniri koy tabağa
Gel Ruhsati çöreği çek kırağa
Ekin çok biterse dizgin ederdim
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder