18 Ocak, 2025

Nejat Birdoğan Daimi Baba'dan Bahsediyor

 


Daimi’nin bana verdiği sonsuz derslerin karşılığında ben 8-10 tane Alevilikle ilgili kitap yazdım. Hatta ilk yazdığım Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik kitabındaki Cem Törenleri, tamamen Daimi’den öğrendiğim şeylerin kitaba yansımasıdır.

Aşık Daimi Baba’nın yakın dostu Halk Bilimcisi duayen Nejat Birdoğan’ın anlatımından.

Kaynak: 1995 yılında Ahmet Koçak’ın Radyo Umut’ta Nejat Birdoğan ile gerçekleştirmiş olduğu söyleşi.

Mahmut Erdal Yakın Dostu Aşık Daimi'yi Anlatıyor

 


Rahmetli Aşık Daimi, en yakın dostlarımdandı. Onun sazdaki ustalığını inkar edecek babayiğit yoktur sanırım. Tercanlı, İmam Rıza Ocağı’ndandı. Çağın gerçeklerini anlamış, pırıl pırıl bir insandı.

Bir ara plakçılar çarşısında bir iş yeri açmış, epeyce de bu alanda yararlı olmuştu. Ancak günlük ekonomik krizler burayı kapatmasına neden olmuştu.

Aşık Daimi daha sonra İstanbul’un Aksaray semtindeki oto işhanında Davut Sulari’nin akrabası Ali Soylu Dede’yle birlikte bir dükkan açtılar. Dükkanda saz satarlardı.

Rahmetli Aşık Daimi yazdığı şiirleri çalıp okur, ustaların deyişlerini de büyük bir maharetle sergilerdi. Sağlığında ben İstanbul’a, O Ankara’ya gelip gittiğimizde hep birlikte olurduk. Akşam sofralarımızın tek konusu şiir ve müzik olurdu. Kimi deyişleri bugün bile en usta sanatçıların dağarcığında yer almaktadır.

Mahmut Erdal’ın Aşık Daimi hakkındaki anlatımından.

Fotoğraf: Mahmut Erdal ve Ayhan Aydın
Fotoğraf Kaynak: Ayhan Aydın

Daimi Gece Yarıları Uykusundan Kalkarak Şiirlerini Yazardı

 


Daimi, gece yarıları uykusundan kalkarak şiirlerini yazardı. Her gün akşama kadar Alevi halk müziği ile ilgili olan bir kişi düşünün; Alevilerin yüzyıllardan beri süregelen deyişleriyle içli dışlı olan bir kişi düşünün, ki Aşık Daimi olsun. Doğal olarak ruhu inceliyordu. Geceleri uyku uyumadığını da biliyorum. Kimi zaman gece 3’ten, 4’ten sonra kalkıp bu şiirlerini kaleme alıyordu.

Daimi’nin şiirlerini iki parçaya ayırmak mümkün: Bireysel duygularını işlediği şiirler. Sözgelimi:

Bir seher vaktinde indim bağlara
Öter şeyda bülbül gül yarelenir
Bakmaz mısın sinemdeki dağlara
Derdimi söylesem dil yarelenir

derken bireyseldir. Ama bir yandan da (...) :

Bana eğilsin melekler
Madem ki ben bir insanım

derken tüm Türkiye’de o zaman için var olan yirmi milyon Alevi’ye bir şey anlatıyordu. Bu Hakk’ın insanda tecelli etmesiydi. (...) Alevilerde var olan ‘’Hakka yürümek’’ sözcüğü - ki ölümün yerine kullanılan bir sözcüktür - ben Daimi’den dinlemiştim, öğrenmiştim. Ya da biz ‘’filan kişi öldü, onu toprağa verdik’’ derken, Daimi ‘’Hayır, böyle demeyeceğiz’’ diyordu: ‘’Hakka yürüdü ve onu yolcu ettik’’.

Nejat Birdoğan

Kaynak: Radyo Umut, 15 Kasım 1995 (Aşık Daimi’yi Anma Programı)
Arşiv: Ahmet Koçak

Fotoğraf Kaynak: R. Radyo Dünyası, 1952
Arşiv: Abdullah Bozdemir

Derviş Kemal: Adamlar Langır Langır Çalıyorlar

 


“Bir gün üç tane ozan var; Aşık Nesimi, Feyzullah Çınar, Aşık Daimi, adamlar langır langır söylüyor şimdi bana sen de çal söyle dediler benimkisi ama keman dedim. Olsun dediler. Ben de aldım onu boynuma bir rahle yaptım hemen koydum şiirleri üç tane işte zaten orada üç tane söyleyeceğim.

Erenler dedim özellikle Nesimi’ye, sizin yanınızda bir şey okumak bizim haddimize değil utanıyorum dedim. Hepiniz kafadan bir şeyler söylüyorsunuz Nesimi ne dedi biliyor musun? Derviş baba dedi en iyisini sen yapıyorsun, neden? Bizim bazen bant kopuyor sen farkındasın bunun.

Derviş Kemal’in anlatımından.

21 Eylül, 2019

Aşık Daimi ve Nesimi Çimen'in Başına Gelenler


1974 yılı olmalı. Ecevit’in kısa koalisyon iktidar dönemi yeni başlamıştı. 12 Mart askeri darbesinin karanlığı henüz tam dağılmamıştı, ama gene de ufukta puslu bir aydınlıktan söz etmek mümkündü.

Ünlü “Balyoz Harekatı” sırasında susturulmuş, ezilmiş genç topluluklar yeniden bir araya geliyor, forumlar, toplantılar ve konserlerle seslerini duyurmaya çalışıyorlardı.

Şair arkadaşım Süreyya Berfe ile birlikte bu konserlerin en kalabalık olanlarından birindeydik. Spor ve Sergi Sarayı’nda. Tribünlerde aşağı yukarı altı yedi bin kişi vardı. Hemen hepsi genç. Ortalıkta parkalı, Che Guevara tavırlı, botlu ve kollarında kırmızı görevli pazubentleri taşıyan sert görünüşlü delikanlılar dolaşıyordu. Sloganlar, sol yumruklar vs.

Bu, bir halk ozanları konseriydi. İçeri girerken bir tanıdık yüzle karşılaşmıştık. Elinde kılıf içinde küçük curası, uzun Alevi bıyıkları, gülen gözleriyle o gösterişsiz Orta Anadolu adamı: Aşık Nesimi. Yanında duran ve elinde gene bir saz taşıyan kişiyi bizimle tanıştırmıştı: “Aşık Daimi. O böyle yerlere pek gelmez. Ama kırmadı beni geldi...” demişti.

Tüm yaşamları halkın en yoksul kesimleri içinde geçmiş, yüzlerce yıllık bir müzik damarının ve halkın Pir Sultanlara uzanan başkaldırı geleneğinin iki canlı temsilcisi olarak yaşamış bu iki sanatçı çevrelerine biraz sempati, biraz da yadırgama duygusu ile bakıyorlardı.


Az sonra sunucu Aşık Nesimi’yi ve Daimi’yi haber verdi. Ötekilerle oranlanmayacak cılız bir alkış ve ‘Kim bunlar?’ gibilerinden mırıltılar. Oysa neredeyse o gençlerin yaşı kadar yıl özgürlük mücadelesine katılmış, baskıların, zulmün her türlüsünden geçmiş, küçük curasıyla inanılmaz bir direnç destanı yaratmış Nesimi’nin adı duyulunca herkesin saygıyla ayağa kalkacağını sanmıştım. Hiç öyle olmadı. Daimi ve Nesimi iki derviş gibi bağdaş kurdular, Pir Sultan sesiyle halkın hiç sönmeyen başkaldırı ateşine iki kırık dal atmaya durdular.

Ama bir süre sonra topluluk, ajitasyon isteklerine yeterince cevap veremeyen bu iki sanatçıdan büsbütün uzaklaştı. Homurdanmalar başladı. Süreyya ve ben çevremizdekileri uyarmak istedik. Ama biraz daha üstlerine gidersek kavga çıkacağı açıktı. Sustuk.


Nesimi Çimen tüm protestolara rağmen istifini bozmadı. Homurdanmalar yuhlara dönüşmeye başlarken birden inanılmaz bir şey yaptı. Ayağa kalktı. Daimi'yi dostça susturdu. Elinde curasıyla sunucu mikrofonuna geldi. "Dostlar" dedi, " Şimdi bir dakika susun. Ve halkın sesini dinleyin." Bir anlık bir suskunluk oldu. Nesimi Çimen küçük curasıyla ne yazık ki buraya tamamını alamayacağım o ünlü taşlamasını söylemeye başladı:

"Kolay mı gerçeği görmek
Dost bağında güller dermek
Orda kalsın değer vermek
Yeter ucuza satmasın


Sonu gelmez bu virdimin
Dermanı yoktur derdimin
Gerekmez ilaç yardımın
Yeter yakamdan tutmasın

Nesimi der vay başıma
Kanlar karıştı yaşıma
Yağın gerekmez aşıma
Yeter zehirin katmasın"

Sonra aldı arkadaşını ve gitti.

1991 yılı Onat Kutlar’ın Cumhuriyet Gazetesi’nde yazmış olduğu köşe yazısından bir anı.

20 Eylül, 2019

Saniyeyi Dost İle Muhabbet Etmekle Geçirmek En Güzel Erdemdir


Efendim bu hakikaten fani dünyada diyelim - ki böyledir - insanoğlunun ömrü uzun görünür ise de, esasında hiç de göründüğü gibi uzun değildir. Çünkü asırları toplayıp bir an eden varlık - üstün güç -, kişinin ömrü de bir saniyeden ibaret olmadığı neden malum. Bu saniye bile olsa, bu saniyeyi dost ile muhabbet etmekle geçirmek en güzel erdemdir, en güzel gönül kazancıdır; buna böyle inanıyoruz.

Kaydı dinlemek için:



Cezo Gardaş



Cezo Gardaş; Kars’ın bir köyünde yaşayan ve ağa olan babasının dayağı sonucu kısmi felç geçirerek aklını yitiren bir çocuk. Bölge halkı tarafından çok sevilen önemsenen Cezo Gardaş, yaşamının kalan kısmını dilenerek geçirir. 1970’li yıllardır. Bir gün et satan köy bakkalından et ister, fakat bakkal tarafından herkesin içerisinde dışlanarak göğsünden iteklenir. Cezo’nun zoruna gider ve meydanda öylece kalakalır. Bunu gören köyün Hıdır öğretmeni evinden fotoğraf makinasını alır ve bu kareyi çeker. Sonrasında fotoğrafı Ankara’da yaşayan amcasının oğlu Aşık Dündar’a postalar. Aşık Dündar Halk Ozanları Kültür Derneği’ne gider. Dernekte bulunan ozanlar fotoğrafı inceler ve bu fotoğrafın afiş olarak bastırılmasına karar verir. Mahzuni Şerif, Nesimi Çimen, Aşık Daimi, Feyzullah Çınar, Muhlis Akarsu ve dernek başkanı Müslüm Dalkılıç’tan oluşan heyet Samanpazarından Ulus’a doğru yürümeye başlar. Güvercin Sokaktaki Aşık Ali Gürbüz’ün sahip olduğu Aşıklar Matbaası’na giderler ve afişi yaptırırlar. Sonrasında Aşık Dündar’ın Cezo Gardaş’a yazmış olduğu şiir ile birlikte bu afiş Türkiye’nin bir çok yerinde popüler hale gelir ve duvarlarda yerini alır. Bu fotoğrafın öyküsü de bu şekildedir. Biz bu fotoğrafı Aşık Dündar’ın eşi Songül Dündar’ın Cezo Gardaş adına yazmış olduğu kitaptan aldık.

YAZI ARŞİV