01 Eylül, 2025

Rıfat Ilgaz ve Uğur Mumcu

 


2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı Rıfat Ilgaz’ı çok derinden üzer. Olayların yaşanmasının ardından “Yaşamla Ölümün Bir Anlamı Kalmadı” adlı son bir yazı yazar ve yazarlığı bırakma kararı alır.

Katliamın acısına sadece beş gün dayanabilir ve 7 Temmuz 1993 günü de bedenen aramızdan ayrılır. Çok yakın dostu olan ve Madımak Oteli’nde hayatını kaybeden Asım Bezirci’nin de yanına defnedilir.

Usta ismin yazarlığı bıraktığı son yazısı ise şöyledir:
“Yaşamla ölümün bir anlamı kalmadı. Her şey yalama oldu!” Artık hiçbir şeye inanmıyoruz. Yaşama da inanmıyoruz. Artık yaşam yalama oldu. Evden dışarı çıkmamak mı lazım? Bizim aklımız ermez oldu. Asım benim çok eski dostum. Benim için yıllarca çalışıp değerli kitaplar yazan bir yazar.

Yazar, kitapları yalnız kendisi için yazmaz. Kitaplar birer sevgi derlemeleridir. Asım aylarca yıllarca benimle yattı, kalktı. İyi günlerimde gülmüş; hapishanelerde, kelepçelerde ağlamış. Gözlerinin önünde 81’de kelepçeliyim. Asım yanımda. Türkiye’de, yaşama da ölüme de inanmıyor. Asım Bezirci yaza yaza kayboldu gitti işte. İnsanca yapabileceğimiz tek şey, şimdi Asım’ı saygıyla anmak.”

Peki ya Nesimi Çimen… Acaba haberleri var mıydı otel önünde toplanan ve oteli yakanların Nesimi’nin ne kadar büyük bir ozan olduğundan, curası ile hümanizm felsefesi yaptığından? Hiç dinlemişler midir Nesimi’nin Barış Güvercini adlı türküsünü…”

Fotoğraf: Rıfat Ilgaz ve 1993 tarihinde suikaste uğrayarak öldürülen büyük gazeteci Uğur Mumcu bir arada.

Bu paylaşımda konusu geçen ve geçmeyen tüm değerlerimizi büyük özlem ve saygı ile anıyoruz!

18 Ocak, 2025

Alevi Kızılbaş Öğretisinin Yol Ulularından: Sıdki Baba

 


63 yıllık ömrünün 51 yılını Hacı Bektaş Veli Dergahı’na hizmet ederek geçiren Sıdki Baba, 1. Dünya Savaşı sırasında vatanın savunması için, Hacıbektaş Veli postnişi Cemalettin Çelebi’nin isteğiyle Alevi/Bektaşi topluluklar tarafından oluşturulan gönüllü mücahit alaylarının fahri yüzbaşısı olarak mücadele vermiştir.

Yine Sıdki Baba şiirlerinde Agahi Baba ile Yediharf adlı şairlerinde bu mücadelede yer aldıklarını şiirlerinde ifade etmektedir.

1. Dünya Savaşı’nın sonrasında işgal birliklerine karşı Anadolu’da Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Kurtuluş Mücadelesine de Cemalettin Çelebi önemli katkılar sunmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, Erzurum ve Sivas Kongrelerini gerçekleştirdikten sonra, Ankara’ya dönüş yolculuğunda 23 Aralık 1919 günü Hacıbektaş’a uğraşmış ve Cemalettin Efendi’yle uzun bir görüşme gerçekleştirmiştir. Yine geceyi de burada geçirmiştir.

Bazı kaynaklarda yer alan fakat tam olarak netleştirilemeyen bilgilere göre de: Hacıbektaş Veli Dergahı’ndan Cemalettin Çelebi tarafından, Mustafa Kemal’e, mücadeleye destek olmak adına da altın yardımı yapılmış ve kağnı arabalarıyla hediye edilmiştir.

Bu yaşananlar, Anadolu Alevi/Bektaşi’lerinin ülkenin kuruluş aşamasında etkin rol oynadıklarının birer örneğidir.

17 Nisan, 2022

Mehmet Akan'a Saygılarımızla

 

Tiyatro ve Sinema Sanatçısı, Yönetmen, Koreograf, Folklorcu ve Yazar Mehmet Akan.

Bu kıymetli sanat insanını aslında birçoğumuz Bizimkiler dizisi ile tanısak da kendisi çok yönlü bir sanat adamıdır. Yönetmenliği, senaristliği, yazarlığı ve folklorculuğu ile Anadolu sanat kütüphanesine birçok eşsiz çalışmayı miras bırakmıştır.


Folklora olan ilgisi nedeni ile de Anadolu Aleviliği hakkında yapmış olduğu araştırmalar ve semahlara yönelik de çalışmaları mevcuttur.

Böylesi değerli ustaların önemi, hem yaşarken hem de bedenen aramızdan ayrıldıklarında bilinmesi gerekiyor ancak bunu bir türlü toplum olarak başaramadık.

Sayfamıza da yakışan şekliyle bizler, Mehmet Akan’ı, saygı, sevgi ve büyük özlemle anıyoruz. Devr-i daim, mekanı gönüller olsun.

Denizin Ortasında Bir Kültür Yuvası: "Hulda Teknesi"

 



Denizin Ortasında Bir Kültür Yuvası: "Hulda Teknesi"

Hulda teknesi 1905 yılında İsveç’te inşa edilmiş ahşap bir yelkenli teknedir. 1958 yılında İsveç’e yerleşen ünlü heykeltraşlarımızdan İlhan Koman tarafından 1965 yılında satın alınır. Sonrasında ise Hulda Teknesi yıllar boyunca sürecek sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapar.


2010 yılında ise İlhan Koman’ın oğlu Prof. Dr. Ahmet Koman tarafından 12 bin km yol katedilerek Türkiye’ye getirilir. 117 yaşındaki bu tarihi eser tekne şu an da Bodrum Limanı’nda yer almaktadır ve 2010 yılından itibaren de adına festivaller düzenlenmektedir.


Daimi Baba’nın bu kaydı 1974 yılında, Nesimi Çimen ve Zülfü Livane’nin de yer aldığı Hulda Teknesi’nde gerçekleştirilen bir muhabbete aittir.

23 Ekim, 2019

Bir Çınar, Feyzullah Çınar..


Feyzullah Çınar’ın plakları yüz binler satar ancak bu plaklardan maddi kazanç elde edemez. Geçim sıkıntısına düşer. Yakın dostu Fikret Otyam dönemin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Vedat Dalokay’a bir mektup yazar ve iş verilmesi hususunda yardım ister. Mektupta ise şöyle yazmıştır: “Şu parktaki adamın, yiğit bir halk çocuğumuzun, namuslu bir halk ozanının aç gezdiği Başkent’te tok gezmekten utanıyorum. Selam.”

Değerli ozanımız Feyzullah Çınar 23 Ekim 1983 yılında bedenen aramızdan ayrılmıştı. Bugün ölüm yıl dönümü. Onu saygı ve özlemle anıyoruz. Fikret Otyam Babayı da iyi ki tanımışız. Çok büyük bir ustadır kendisi. Devirleri daim olsun.. Sanatları asırlarca yaşasın!

23 Eylül, 2019

Bağlama Alırken Nelere Dikkat Etmeliyiz?


Ülkemizde neredeyse herkesin çok yakından ilgilendiği bir enstrümandır bağlama. Çalmasak dahi çoğumuzun evinin duvarlarında asılıdır. Peki Anadolu'nun göz bebeği bu enstrümanı alırken nelere dikkat etmeliyiz? Ne gibi kriterleri göz önünde bulundurmalıyız? İşte bu soruları cevaplamak adına bir video çekelim istedik. Umuyoruz ki videomuz, bağlama alacaklar için faydalı bilgiler verecektir.


Teknede dikkat edilmesi gerekenler:
- Yapıldığı ağacın kuru olması 
- Ses aralığımıza göre uygun büyüklükte seçim yapılması

Kapakta dikkat edilmesi gerekenler:
- Uygun kalınlıkta olmalı (ne çok ince, ne çok kalın)

Eşikte dikkat edilmesi gerekenler:
- Uygun yükseklikte olmalı

Sapta dikkat edilmesi gerekenler:
- Sapı atmamış sağlıklı ve temiz ses verdiğine dikkat edilmeli
- Çalımın kolay olması çok önemli, kalın bir sapa sahip olmaması gerekiyor
- Perdelerinin sıkı bağlanmış olduğuna dikkat etmeliyiz
- Perdelerinin düğümlerinin, elleri acıtmadığından emin olunmalı

Burgularda dikkat edilmesi gerekenler:
- Dairesel hareket yapması
- Yuvasına tam oturması ve akort kaçırmaması

21 Eylül, 2019

Nesimi Çimen: Gidelim Dostlar, Gidelim De Sıramızı Savalım


Halk oyuncuları tarafından 23 Ağustos 1969 Cumartesi günü Tunceli’de Pir Sultan Abdal oyunu oynanacaktır. Kentte olaylar çıkabileceği gerekçesi ile valilik oyunu yasaklar ve oyuncular gözaltına alınır. Sonrasında tüm oyunculara gözaltında işkence yapılır. Umur Bugay’ın Oğlum Adam Olacak Kitabındaki anlatımından:

O sırada polis yine geldi. İçeriyi fenerle kolaçan ederek “O Kayserili şair nerede ulan?” diye bağırdı. “Zulüm mulüm diye bir şeyler okuyordu. Gelsin buraya!” Nesimi yerinden kalktı. “Gidelim dostlar dedi, gidelim de sıramızı savalım.” Dışarıya çıkar çıkmaz üstüne çullandılar. Onu götürdükleri gibi kıçına tekme, ensesine yumruk, kan revan içinde getirdiler.

Bu paylaştığımız fotoğrafta Cumhuriyet Gazetesi’nin 09.09.1969 tarihli yapmış olduğu haberden bir karedir.

Soldan sağa: Ayberk Çölok, Aşık Nesimi Çimen, Tuncer Necmioğlu ve Yüksel Topçugürler. Ayrıca Ayberk Çölok ve Tuncer Necmioğlu polisler tarafından yolunan bıyıklarını tıraş ederek bu karede poz vermişlerdir.

Kültüre Adanmış Bir Hayat: Battal Pehlivan


Battal Pehlivan

23 Nisan 1947 yılında Adana’nın Ceyhan ilçesi Kızıldere köyünde dünyaya geldi. Uzun yıllar çeşitli gazetelerde gazetecilik yaptı. Halk kültürü ve Anadolu Aleviliği ile ilgili bir çok önemli çalışmaya imza attı. Yaptığı araştırmalar, incelemeler ve yazmış olduğu kitaplar, günümüz için büyük önem taşımaktadır. Madımak Katliamında otelden kurtulan otuz beş candan birisidir. Ancak olaylardan çok etkilenmiş ve yüreği bu acıya daha fazla dayanamamıştır. 5 Mart 1994 yılında bedenen aramızdan ayrılmıştır. On bir kitabı mevcut olan Battal Pehlivan hocamızı saygıyla, özlemle ve hasretle anıyoruz.

11 Haziran 1967 Elbistan Olayları


11 Haziran 1967 Elbistan Olayları

Elbistan Olayları, 20. yy’da Anadolu coğrafyasında Alevi halkına yapılmış sistematik saldırılardan bir diğerinin adıdır. Döneminin ses getiren ozanlarından olan Mahzuni Şerif, Kul Ahmet, Aşık Ferrahi, Rıza Aslandoğan, Aşık Maksudi gibi isimlerin 11 Haziran Pazar gecesi Elbistan’da konser için sahne almasını bahane eden provakatör grupların başlatacağı saldırılar ertesi gün etkisini artırarak devam etmiştir. 12 Haziran sabahı Alevi esnaflarının dükkanlarına yönelen saldırganlar aralarında kahvehane, eczane, otel, muayenehane, lokanta gibi birçok farklı işletmeyi yağmalayarak tahrip etmiştir. Saldırılar sonucunda 3’ü ağır olmak üzere 60’ın üzerinde insan yaralanmıştır. Yaklaşık 18 iş yeri kullanılamaz hale gelmiştir.

Hepimizin iyi tanıdığı Ozan İbreti Baba’da o dönemde Elbistan’da fotorağfçılık yapmaktadır. Olaylar sonucu canını zor kurtarmış ancak dükkanı büyük zarar görmüştür. Bu olaylardan sonra da kendisinin Sarız’a göçtüğünü biliyoruz. Hatta olayların öncesinde de kendisinin şiirlerinden dolayı bölgede birçok isim tarafından hedef haline getirildiğini de söyleyelim. Nitekim, Maraş’ın Afşin kazasının Alemdar köyünden Aşık Hamit isminde bir softa, içinde şu dizelerin bulunduğu bir şiirle onu hesaplaşmaya çağırır:

Böyle midir Müslüman’ın usulü
Ağzınızda bıyığınız basılı
Hazret-i Ali etmedi mi gusulü
Gelin imtihana bilenleriniz

Kitabınız yoktur şeytan piriniz
Hep murdardır ufağınız iriniz
Gayya deresidir sizin yeriniz
Daha inat eder kalanlarınız

İbreti Baba ise şu dizelerle cevap vermiştir:

Suya güvenerek kalmayız murdar
Marifet denilen bir çeşmemiz var
Onda yıkananlar vâkıf-ı esrâr
Hep onunla kâim teharetimiz

Ali öldü dersin, mezarı nerde
Kendisi tabutu gömdüğü yerde
Bunu bilmek kısmet olmaz her ferde
İşte bu yüzdendir hakaretiniz

Davut çalmadı mı udu, tamburu
Ona ermedi mi hidayet nuru
Musiki çalmanın var mı kusuru
Nedir taş atmaktan ticaretiniz

İbretî fâriğ ol, uyma cahile
Nasihatin hiçe gider nâfile
Hüner odur kişi kendini bile
Ondan belli olur maharetimiz

Nejat Birdoğan ve Gülağ Öz Hocalarımıza Teşekkürlerimizle


Nejat Birdoğan ve Gülağ Öz.

Kuşkusuz Anadolu Aleviliği, bilimsel olarak bu iki isime çok şey borçlu. Gerek Anadolu coğrafyasında yaptıkları soy, aşiret, ocak araştırmaları olsun, gerek köy köy dolaşılarak yapılan tarihi kayıtlar olsun, gerek de yazmış oldukları araştırma içerikli kitapları olsun kültüre katkıları saymakla bitmez. Nejat Hocamızın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Gülağ hocamıza da sağlıklı ömürler diliyoruz. Var olsunlar!

Fotoğraf Kaynak: Gülağ Öz, Yıl: 1998

Uğur Mumcu


Uğur, otomobilini hep polis noktasına yakın park ederdi. Böyle bir saldırıyı bekliyordu. Her zaman önce kendisi arabaya gider, bizim daha sonra gelmemizi isterdi. Bugün de böyle oldu. Ben patlamayı apartmanın kapısında duydum. Önce trafo patlaması zannettim. Daha sonra aracı gördüm. Keşke ben de onunla gitseydim...
Eşi Güldal Mumcu

Uğur Mumcu’nun aracını park ettiği yer Tunus Büyükelçiliği’nin biraz ötesinde ve polis kontrol noktasına çok yakındır. Patlamanın olduğu yerin hemen arka kısmında ise taksi durağı vardır ve sokak aydınlatması olan bir sokaktır. Kendisi ölmeden üç gün önce İlhan Selçuk’a: “Ağabey seni ve beni öldürecekler.” dediğini biliyoruz. Onu hep cesur kalem olarak anacağız. Fotoğrafta 2019 yılı anmasından...

O’nu büyük özlem ve saygı ile anıyoruz.

20 Eylül, 2019

Aşık Veysel: Bu Çocuk Adam Olmaya Olur, Ama Ben Göremem


Ozan Muharrem Yazıcıoğlu, henüz çocuk denecek yaşta, 12 yaşında iken, köydeki evlerin toprak damlarında arkadaşlarıyla koşup oynarken, eşeğe binmiş amâ bir adam ve eşeğin boynundaki ipten tutmuş önde yürüyen birisinin köylerine geldiğini görür. Köyün tüm çocuklarıyla birlikte, o da köye gelen konukların peşine düşer. Konuklar doğruca Kör Mehmet lâkabı ile tanınan, “hoş sohbet” kişinin evine yönelir. Cümle köy çocukları da peşinde... Eşeğin sırtındaki adamın omzunda bir saz vardır. Gözleri görmemektedir. Komşuların yardımıyla indirilir eşekten ve evin geniş salonunda ağırlanır...

Anadolu köylüsünün olanca misafirperver tutumu sergilenir. Evde ne varsa ortaya getirilir. Bir muhabbet-bir gönül sofrası kurulur oracıkta. Evin avlusunu dolduran köy çocukları da olan biteni dikkatle ve merakla izler...
Rakı, tavuk, leblebiyle tamamlanan çilingir sofrasında muhabbet koyulaşır. Muhabbetin ortasında ev sahibi, dışarı çıkar ve çocukları da içeri alır. Gözleri görmeyen adam, sazının telleriyle yüreğinin hiç dinmeyen feryadını seslendirmektedir. “Mecnunam Leylâmı gördüm, bir kere de baktı geçti...” diye çalıp söylemektedir. Konuk, ev sahibine sorar:
- “Mehmet ağa, sana neden Kör Mehmet demişler ?”
- “Ne bileyim aşık? Köylüler insana böyle lâgap takar işte”
- “Mehmet Ağa, ben görmediğim için Kör Veysel diyorlar. Demek ki, gözlerin açık olduğu halde, sen de göremiyorsun ki Kör Mehmet demişler.”deyince, bir gülüşmedir gider...
Sohbet koyulaşır. Ev sahibi konuğa, komşunun çocuğu Muharrem’in de saz çaldığını söyler. Muharrem’ den sazını getirmesi ve çalması istenir. Bir çırpıda evlerinden sazını kapıp gelen Muharrem, uzatır sazını ustalar ustasına. Ustalar ustası saza önce bir düzen verir ve Muharrem’e uzatır. Köy çocuğu Muharrem dokunur tellere. Orada bulunan herkes can kulağıyla dinler.
Köyün konuğu, Muharrem’in saz çalışından etkilenir. Yüzünü eliyle sıvazlar ve “Bu çocuk adam olmaya olur, ama ben göremem” diyerek yoklar Muharrem’i...
İşte, bu konuk Aşık Veysel'dir.

İbreti Baba


Çok çocuklu İbreti, geçim darlığı çektiği için çeşitli mesleklere atılır. Saz yapıp satmak, diş çekmek, madencilik, en son fotografçılık gibi işler yapar. Madencilikte yaptığı kazılarda yüzde seksen isabet kaydetmesine karşın ekonomik yetersizlik nedeniyle bu işi sürdüremez. Bulduğu krom, gümüşlü kurşun madenleri toprak altında kalır. Son olarak fotografçılık mesleğini yapmakta olan İbreti Sarız'da elektrik olmadığı için uzun müddet işini zor sürdürür, daha sonra Elbistan'a göçer. Burada fotografçılık mesleğini sürdürür iken 1967'de patlak veren Elbistan olayında Alevilere saldıran fanatik bir grubun saldırısından İbreti 'de nasibini alır. Dükkanı tahrip edilir, kendisi ise canını zor kurtarır. Tekrar Sarız'a döner. Ancak geçim darlığı nedeniyle 1972'de İstanbul'a göçer ve 5 Kasım 1976 tarihinde de hakka yürür.



İbreti Baba'nın kendi sesinden deyişleri dinlemek için videoya tıklayabilirsiniz.

Aşık Veysel: Oğul Biz Eğitimi Doğduğumuz Günden Almaya Başlarız.


Aşık Veysel'e köylüsü olan bir lise öğrencisi şöyle bir soru sorar; ''Okulu olmayan yerde eğitimi nereden aldın, her şeyden haberlisin!'' Aşık Veysel şöyle yanıtlar; ''Oğul biz eğitimi doğduğumuz günden almaya başlarız. Bak senin şimdi böyle şeylerle pek ilgin olmadığını biliyorum. Biz küçükten okula başlıyoruz. Örneğin ben sekiz on yaşlarında cem törenlerini gizli gizli izlerdim. Kör ve çocuk diye bize pek yer vermezlerdi. Ben de gündüzleri cem yapılacak evdeki çuvalların ve yüklüğün arkasına saklanır, saatlerce onları dinlerdim. Dedeler birer derya idiler. Hele zakirler beni hep büyülemiştir. Ne güzel deyişler okurlardı. Ben ezberlemeye büyük gayret gösterirdim, dışarı çıkınca da günlerce değnekle saz çalar, türkü makamlarını çıkartmaya çalışırdım.''

Unutulmuş Bir Ozan Abuzer Karakoç


Cesaretli ve üretken halk ozanı... Bir yanında memleket hasreti, bir yanında amansız hastalığı onu yaşarken büyük acılara sürüklemiş.. Ne yazık ki aramızdan ayrılmasından sonra da çokça unutulmuş bir isim. Sosyal mecralarda yeni bir fotoğrafına, ses kaydına, plağına denk gelmeniz maalesef çok zor. Adına düzenlenmiş bir anma programı, hayatını konu edinen bir kitabı vs. maalesef ki yok. Hal böyle olunca bize de burada bir kaç cümle ile onu anmak düşüyor.

Geride bıraktığı onlarca bestesi olan Abuzer Karakoç'un belkide en aklımızda kalan çalışmalarından olan, Alvar Deyişleri albümünün müzikal kalitesinin ne denli yüksek olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Hasret Gültekin'in eşsiz bağlamalarının üzerine, Abuzer Karakoç'un yanık sesi de eşlik edince efsane bir çalışma ortaya çıkmıştı. Bu çalışmayı bu denli özel ve hisli kılan, stüdyoda Abuzer Karakoç'un amansız hastalığı yüzünden oksijen maskesiyle ara geçişlerde nefeslenmesi, diğer yandan her öksürüşünde elinde tuttuğu mendiline kan tükürmesi olabilir. Bu kayıtlar sırasında da sık sık gözyaşlarına hakim olamamış. Ne acı ama değil mi?

Onları saygı ve özlemle anıyoruz.

Fotoğrafta ise Hasan Kaplani ve Abuzer Karakoç’u görüyoruz. Yıl ise 1981.

Aşık Beyhani



Beyhani'nin ilk saz ustası çok güzel kabak, kemençe ve bağlama çalan amcası Rıza Efendi'dir. Saz da ustalaşması da Davut Sularıyla olur. Beyhani, 14 yaşında iken babası o'nu Davut'un yanına katar. İki ozan (20 ve 14 yaşlarında) Suriye, Irak ve İranı dolaşırlar. Çekmedikleri görmedikleri kalmaz. Aç susuz kalırlar. Dokuz gün yalnız hurma ile geçirirler. İki yıl sonra dönerler. Beyhani gelişmiş, ağırlaşmış ve iyice ustalaşmıştır. Ancak ne rüya, ne bade... Hiç bir şey dememekte, kendisine nedir bu durum? dendiğinde ise şu cevabı vermektedir: "Aşıklık, bir dad-ı haktır. Bakmayın gerisine."

Aşık Beyhani'nin kendi sesinden türkü dinlemek istiyorsanız tıklayabilirsiniz:


YAZI ARŞİV