21 Eylül, 2019

Aşık Daimi ve Nesimi Çimen'in Başına Gelenler


1974 yılı olmalı. Ecevit’in kısa koalisyon iktidar dönemi yeni başlamıştı. 12 Mart askeri darbesinin karanlığı henüz tam dağılmamıştı, ama gene de ufukta puslu bir aydınlıktan söz etmek mümkündü.

Ünlü “Balyoz Harekatı” sırasında susturulmuş, ezilmiş genç topluluklar yeniden bir araya geliyor, forumlar, toplantılar ve konserlerle seslerini duyurmaya çalışıyorlardı.

Şair arkadaşım Süreyya Berfe ile birlikte bu konserlerin en kalabalık olanlarından birindeydik. Spor ve Sergi Sarayı’nda. Tribünlerde aşağı yukarı altı yedi bin kişi vardı. Hemen hepsi genç. Ortalıkta parkalı, Che Guevara tavırlı, botlu ve kollarında kırmızı görevli pazubentleri taşıyan sert görünüşlü delikanlılar dolaşıyordu. Sloganlar, sol yumruklar vs.

Bu, bir halk ozanları konseriydi. İçeri girerken bir tanıdık yüzle karşılaşmıştık. Elinde kılıf içinde küçük curası, uzun Alevi bıyıkları, gülen gözleriyle o gösterişsiz Orta Anadolu adamı: Aşık Nesimi. Yanında duran ve elinde gene bir saz taşıyan kişiyi bizimle tanıştırmıştı: “Aşık Daimi. O böyle yerlere pek gelmez. Ama kırmadı beni geldi...” demişti.

Tüm yaşamları halkın en yoksul kesimleri içinde geçmiş, yüzlerce yıllık bir müzik damarının ve halkın Pir Sultanlara uzanan başkaldırı geleneğinin iki canlı temsilcisi olarak yaşamış bu iki sanatçı çevrelerine biraz sempati, biraz da yadırgama duygusu ile bakıyorlardı.


Az sonra sunucu Aşık Nesimi’yi ve Daimi’yi haber verdi. Ötekilerle oranlanmayacak cılız bir alkış ve ‘Kim bunlar?’ gibilerinden mırıltılar. Oysa neredeyse o gençlerin yaşı kadar yıl özgürlük mücadelesine katılmış, baskıların, zulmün her türlüsünden geçmiş, küçük curasıyla inanılmaz bir direnç destanı yaratmış Nesimi’nin adı duyulunca herkesin saygıyla ayağa kalkacağını sanmıştım. Hiç öyle olmadı. Daimi ve Nesimi iki derviş gibi bağdaş kurdular, Pir Sultan sesiyle halkın hiç sönmeyen başkaldırı ateşine iki kırık dal atmaya durdular.

Ama bir süre sonra topluluk, ajitasyon isteklerine yeterince cevap veremeyen bu iki sanatçıdan büsbütün uzaklaştı. Homurdanmalar başladı. Süreyya ve ben çevremizdekileri uyarmak istedik. Ama biraz daha üstlerine gidersek kavga çıkacağı açıktı. Sustuk.


Nesimi Çimen tüm protestolara rağmen istifini bozmadı. Homurdanmalar yuhlara dönüşmeye başlarken birden inanılmaz bir şey yaptı. Ayağa kalktı. Daimi'yi dostça susturdu. Elinde curasıyla sunucu mikrofonuna geldi. "Dostlar" dedi, " Şimdi bir dakika susun. Ve halkın sesini dinleyin." Bir anlık bir suskunluk oldu. Nesimi Çimen küçük curasıyla ne yazık ki buraya tamamını alamayacağım o ünlü taşlamasını söylemeye başladı:

"Kolay mı gerçeği görmek
Dost bağında güller dermek
Orda kalsın değer vermek
Yeter ucuza satmasın


Sonu gelmez bu virdimin
Dermanı yoktur derdimin
Gerekmez ilaç yardımın
Yeter yakamdan tutmasın

Nesimi der vay başıma
Kanlar karıştı yaşıma
Yağın gerekmez aşıma
Yeter zehirin katmasın"

Sonra aldı arkadaşını ve gitti.

1991 yılı Onat Kutlar’ın Cumhuriyet Gazetesi’nde yazmış olduğu köşe yazısından bir anı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YAZI ARŞİV