Anadolu köylüsünün olanca misafirperver tutumu sergilenir. Evde ne varsa ortaya getirilir. Bir muhabbet-bir gönül sofrası kurulur oracıkta. Evin avlusunu dolduran köy çocukları da olan biteni dikkatle ve merakla izler...
Rakı, tavuk, leblebiyle tamamlanan çilingir sofrasında muhabbet koyulaşır. Muhabbetin ortasında ev sahibi, dışarı çıkar ve çocukları da içeri alır. Gözleri görmeyen adam, sazının telleriyle yüreğinin hiç dinmeyen feryadını seslendirmektedir. “Mecnunam Leylâmı gördüm, bir kere de baktı geçti...” diye çalıp söylemektedir. Konuk, ev sahibine sorar:
- “Mehmet ağa, sana neden Kör Mehmet demişler ?”
- “Ne bileyim aşık? Köylüler insana böyle lâgap takar işte”
- “Mehmet Ağa, ben görmediğim için Kör Veysel diyorlar. Demek ki, gözlerin açık olduğu halde, sen de göremiyorsun ki Kör Mehmet demişler.”deyince, bir gülüşmedir gider...
Sohbet koyulaşır. Ev sahibi konuğa, komşunun çocuğu Muharrem’in de saz çaldığını söyler. Muharrem’ den sazını getirmesi ve çalması istenir. Bir çırpıda evlerinden sazını kapıp gelen Muharrem, uzatır sazını ustalar ustasına. Ustalar ustası saza önce bir düzen verir ve Muharrem’e uzatır. Köy çocuğu Muharrem dokunur tellere. Orada bulunan herkes can kulağıyla dinler.
Köyün konuğu, Muharrem’in saz çalışından etkilenir. Yüzünü eliyle sıvazlar ve “Bu çocuk adam olmaya olur, ama ben göremem” diyerek yoklar Muharrem’i...
İşte, bu konuk Aşık Veysel'dir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder