Yayınlar

10 Aralık, 2025

İbrahim Erdem Baba Kimdir?

 


Toplum arasında “Erdem Baba” adıyla tanınan İbrahim Erdem, Alevi-Kızılbaş müziği ve deyiş geleneğinin en temel taşıyıcı ve aktarıcılarından biri olarak öne çıkan, derin izler bırakmış bir ozandır.

1925 yılında Malatya’nın Akçadağ ilçesinin Darıca köyünde başlayan hayatı, 1946’daki evliliğinin ardından geçim zorluklarıyla şekillenerek onu Mersin, Afşin ve Sarız gibi Anadolu şehirlerinde seyyar satıcılık, çiftçilik ve marangozluk gibi çeşitli işlere sürükledi.

1960’lardan itibaren tanınmaya başlayan ozan, 1969/70’lerde Fransa’ya ve 1971’den itibaren Almanya’ya göç ederek, tıpkı diğer gurbetçi sanatçılar gibi hayatını işçilikle sürdürdü.

Ancak Erdem Baba'nın asıl kimliği, yaşadığı tüm zorluklara ve gurbet acısına rağmen, sazından ve sözünden damıttığı Alevi felsefesi ve toplumsal adalet arayışında gizli idi. Onun deyişleri, sadece kişisel bir hikayeyi değil, aynı zamanda göçün, emeğin ve inancın toplumsal hafızasını aktaran bir köprü görevi görmüş; bu sayede gurbetteki topluluğun kültürel kimliğinin korunmasında hayati bir rol üstlenmişti.

1990’da emekli olduktan sonra dahi bu kültürel görevi sürdürerek Türkiye ile Almanya arasında mekik dokuyan Erdem Baba, uzun bir hayat mücadelesinin ardından Şubat 2014'te bedenen aramızdan ayrılmış olsa da, bıraktığı eserler ve kültürel mirası onu Alevi-Kızılbaş deyiş geleneğinin yaşayan hafızası kılmaya devam etmektedir.

Sizlerin huzurunda Erdem Baba'yı bir kez daha saygı sevgi ve büyük özlem ile anıyoruz. Mahlası asırlar yaşasın!

Yayıncı ve Yazar İlhan Erdost Kimdir?

 


1980 darbesinde gözaltındayken görevli erler tarafından dövülerek öldürülen yayıncı ve yazar İlhan Erdost'u, bedenen aramızdan ayrılışının 45. yılında saygı ve büyük özlemle anıyoruz.

O döneme dair çarpıcı bir detay olarak, Erdost'un gözaltına alınmasına neden olan kitabın, Friedrich Engels'in doğa bilimlerini konu alan "Doğanın Diyalektiği" olduğu bilinir.

İlhan Erdost'un ölümünden sonra, 25 Şubat 2020 tarihinde vefat eden ağabeyi Muzaffer Erdost, kardeşinin anısını yaşatmak için kendi adına "İlhan"ı ekleyerek "Muzaffer İlhan Erdost" adını kullanmaya başlamıştır.

Leman Sam'dan dinlediğimiz "Ağıt" isimli eser de yine İlhan Erdost için bestelenmiştir.

Türkiye'nin yakın tarihi, acı ve dram dolu sayısız hikayeyi barındırıyor. İlhan Erdost'un hikayesi, o dönemin bilinmeyen binlerce trajedisinden yalnızca biri olarak kalbimizde derin bir iz bırakmaya devam ediyor. Geçmişini iyi tanıyanlar olarak bize yapılanları asla unutmuyoruz!

Sizlerin huzurunda İlhan Erdost'u ve Muzaffer İlhan Erdost'u saygı ve özlemle bir kez daha anıyoruz. İlhan Erdost'un kızları; Türküler ve Alaz'a da selam ve saygılarımızı iletiyoruz.





Ozan Vicdani Kimdir?

 


Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesine bağlı Kaşanlı köylerinden Hatçepınar'da 1941 yılında dünyaya gelen Ozan Vicdani (Zeynel Abidin Sönmez), 21. yüzyıl hakikatçı aşıklık geleneğinin son önemli temsilcilerinden biridir.

Üç aylık kısa bir eğitimin ardından hayatı çobanlık ve çiftçilikle geçse de, küçük yaşta öğrendiği üç telli sazı ve dönemin usta ozanlarından aldığı ilhamla gönül ve hakikat yolunda yürümeye başladı. Bölgenin çok değerli ozanlarıyla köy köy, ilçe ilçe gezerek kısa sürede sanatında büyük ses getirdi.

1970'li yıllarda sol rüzgarın etkisiyle gecelerde sahne alarak devrimci kimliğini pekiştirdi; deyişleriyle emeği, direnişi ve toplumsal adaletsizliği dile getirdi. Bu tavrı nedeniyle 12 Eylül Darbesi sonrası arananlar listesine giren ozan, ailesini geçindirmek için pazarlarda "Osman" adıyla işportacılık yapmak zorunda kaldı ve sonrasında işkenceli gözaltılar ve cezaevi süreçleri yaşadı.

Sazının telleri ve sözleriyle işlediği "suçlar" yüzünden çile çekmesine rağmen yolundan dönmedi. 1990'ların başında Almanya'ya iltica eden Ozan Vicdani, 1999'da ozan dostları Nurşani ve Meçhuli gibi ses yetisini kaybetmesine neden olan hastalığına rağmen şiir yazmayı sürdürdü. Eserleri, hayattayken yayımlanan "Yaşlandıkça Güçlenen Aşk" kitabıyla ölümsüzleşti.

Eşi Elif Ana'nın "O hep ismi gibi yaşadı" sözleriyle anlattığı, vicdan ve merhamet timsali bu büyük ozan, 13 Temmuz 2010 tarihinde ise bedenen aramızdan ayrıldı.

Maraş Katliamı'nın hem tanığı hem de mağduru olan Vicdani Baba aynı zamanda Ozan Emekçi'nin de abidisidir. 

Tacim Bakır Dede (Büyük Tacim Dede) Kimdir?

 


1906 yılında Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesine bağlı Kantarma Köyünde dünyaya gelen Tacim Bakır Dede, Sinemilli Ocağı’nın yüzyıllardır süregelen irfan çizgisini 20. yüzyıla taşıyan en önemli yol büyüklerinden biridir.

Arapça ve Osmanlıca okuryazarlığının yanı sıra yeni Türkçeye de hakim olan Tacim Dede; ömrünü yalnızca kendi köyüyle sınırlamayıp, Anadolu’nun birçok il, ilçe ve köyünü dolaşarak Alevi inancını, yol erkanını ve cem kültürünü aktarmaya adamıştır.

Bugün derlenmiş en geniş deyiş ve semah repertuvarlarından biri Tacim (Bakır) Dede’ye aittir. Sözlü geleneğin taşıyıcısı olmasıyla, Sinemilli Ocağı’nın belleğinde çok özel bir yere sahiptir. Onun sayesinde birçok nefes, birçok yol buyruğu kalıcı hale gelmiş; kaybolma tehlikesi taşıyan kültürel miras kayıt altına alınmıştır.

1988 yılında doğduğu topraklarda, Kantarma Köyü’nde bedenen aramızdan ayrılan Büyük Tacim Dede; ardında yalnızca bir ömür değil, bir yol nefesi, bir kültür hafızası, bir duruş bırakmıştır. Kendisini büyük saygı ve özlemle anıyoruz.

Nostaljik bu fotoğrafın sol kısmında Abuzer Dede'yi, sağ kısmında ise Büyük Tacim Dede'yi görmektesiniz.

Aşık Ali Nurşan'nin Kıvırcık Ali Hakkında Düşünceleri

 


Anadolu’da dostluk, çoğu zaman bir çayın dumanında, bir sazın telinde, bir sözün ardında saklıdır. Aşık Ali Nurşani ile Kıvırcık Ali’nin dostluğu da işte böyle; gösterişsiz ama çok derin bir kültürel bağın izlerini taşır.

Nurşani’nin usta nefesi ile Kıvırcık Ali’nin içtenliği birleştiğinde, ortaya hem derin hem sahici bir halk müziği dili çıkmıştı.

Bugün onları birlikte anmak, bir kuşağın kültürünü, emeğini ve yan yana duruşunu anmak demektir. Dostlukları, bıraktıkları türkülerde yaşamaya devam ediyor…

Kıvırcık Ali’nin bedenen aramızdan ayrılışının ardından, Nurşani Baba; oğlu Engin Nurşani’nin konuk olduğu bir radyo programına telefonla bağlanmış ve şu şiirle bu ayrılığın acısını dile getirmişti:

Zamansız ve acı gitmek
Ali’m sana yakışmadı
Kara topraklarda yatmak
Ölüm sana yakışmadı

Boranlar kış idi başın
Bulunmaz bir dengin eşin
Daha gencecikti yaşın
Gülüm sana yakışmadı

Efkarımda gamlar sendin
Dağımdaki çamlar sendin
Sazımdaki bamlar sendin
Telim sana yakışmadı

Sanatımda gururumdun
Anadolum yorumumdun
Sen bir Nisan yağmurumdun
Selim sana yakışmadı

Coşunca taşardı bendin
Tel tükendi, sen tükendin
Kendi kan kalemini yendin
Ali’m sana yakışmadı

Şiirin ardından stüdyodaki Engin Nurşani gözyaşlarını tutamamış, Nurşani Baba ise sözlerine şu cümlelerle devam etmişti: “Üzdü bizi Ali’m ya… Ali’m bizi çok üzdü. Keşke tanımasaydım, bu kadar samimi olmasaydım… Öyle oldu kurban olayım. Bir de Hasret beni böyle yaktı. O da benim yönetmenimdi. Onunla da çok samimiydik, iç içeydik. Evladım gibiydi…”

Huzurunuzda Nurşani Baba’ya sağlık ve uzun ömür diliyoruz. Hasret Gültekin’i, Kıvırcık Ali’yi ve Engin Nurşani’yi ise saygı, sevgi ve büyük özlemle anıyoruz. Böylesi değerlere sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Var olsunlar!

01 Kasım, 2025

Aşık Yusuf Kemter Dede Kimdir?

 


1928’de Tunceli’nin Ovacık ilçesinde doğdu. Sekiz yaşındayken geçirdiği bir rahatsızlık sonucunda görme yetisini tamamen kaybetti. Gözlerini kaybetmeden önce de yaklaşık üç ay konuşamadığı, dilinin tutulduğu anlatılır.

1938 Dersim olaylarından sonra ailesiyle birlikte Balıkesir’e göç etmek zorunda kaldı. Balıkesir’de dokuz yıl kaldıktan sonra, 1947’de, 17 yaşındayken Erzincan’a yerleşti.

Gençlik yıllarında sesi oldukça güçlü ve etkileyiciydi; “Davudi tokluğunda” dediği kalın ve tok sesinin yanı sıra tiz ses tonunu da kullanırdı. Ancak 1965 yılında geçirdiği bir rahatsızlık sonucunda ses özelliklerinden bir kısmını kaybetti. 2015 yılında ise Erzincan'da ki evinde bedenen aramızdan ayrıldı.

Aşık Yusuf Kemter Dede, göçlerle, engellerle dolu yaşamına rağmen halk ozanlığı geleneğini yaşatan güçlü bir figür olarak kabul edilir. Sesinin incelikleri, şiirleri, mehabet dolu nutukları ve Alevi-Bektaşi inancıyla olan derin bağları onun sanatını sadece bir müzikal yetenekten öte manevi bir liderlik ve kültürel aktarıcı kimliğe taşımıştır.

Pülümürlü Hüseyin (Hüseyin Aslan) Kimdir?


1951 yılında sonradan ilçe olan Bingöl’ün Karinpertag (şimdiki adı Gelinpertek) köyünde doğdu. Asıl adı Hüseyin Aslan’dır. İlkokulu köyünde okudu.


Pülümür’den göçen bir aileden gelmektedir. Bundan dolayı hem köyüne gelip giden dedeler ve zakirler aracılığıyla hem de ağabeylerinin etkisiyle bağlama çalmaya başladı.

Pülümürlü Hüseyin 20 yaşlarındayken köylerine gelen Davut Sulari ile karşılaştı. Bu dönemden sonra yaklaşık 16 yıl boyunca Sulari ile dolaştı ve hem bağlama hem de şiir konusunda kendini geliştirdi. Bağlama çalma tarzının yanı sıra söylem olarak da ustası Sulari Baba'dan çok etkilendi. Hüseyin Aslan aynı zamanda Davut Sulari'nin son öğrencilerindendir.

Türkiye’nin birçok yerinde çeşitli etkinliklere katıldı. Aynı zamanda birçok başka aşıkla tanıştı ve aynı meclislerde bulundu.

Yüzlerce şiiri olmasına rağmen genellikle bunları dışa yansıtmayan veya yayınlamayan Pülümürlü Hüseyin uzun yıllar Türkiye ve Türkiye dışında çalıştıktan sonra emekli oldu.

Hüseyin Aslan 2023 yılında Bursa'da bedenen aramızdan ayrıldı ve orada toprağa verildi.

Biyografi Kaynak: Bekir Karadeniz

Caferi Gango (Cafer Baba/Cafer Tan) Kimdir?

 


1891 yılında Tunceli’nin Hozat ilçesine bağlı Karaca köyünde dünyaya geldi. 1908 yılında ailevi nedenlerden dolayı Kayseri’nin Sarız ilçesine bağlı İncemağara köyüne yerleşti. İki yıllık kısa bir eğitim hayatı oldu. Eğitimini yarıda bırakmış olmasına rağmen kendi çabalarıyla İngilizce, Almanca öğrendi. Yine iyi derecede Arapça, Farsça ve Kürtçe konuşabilen Cafer Baba yörenin sevilen ve tanınan isimleri arasındaydı.

Şiirlerinde; Ehlibeyt sevgisi başta olmak üzere, Alevi-Bektaşi öğretisinin derinliklerine de sıkça yer vermiştir. Davut Sulari, Mahzuni Şerif, Aşık Veysel, Aşık Daimi, Can Yücel, Yaşar Kemal vb. birçok halk şairi ve edebiyatçısı da kendisini ziyaret ederek dost muhabbetinde bulunmuşlardır. Cafer Baba 1978 tarihinde ise İncemağara Köyü’nde vefat etmiş ve bedenen aramızdan ayrılmıştır.

Arif Sağ'dan dinlediğimiz "Yarim İçin Ölüyorum" türküsünün sözleri, Cafer Baba'nın eşi için kaleme aldığı dizelerdendir. Aynı zamanda kendisi, değerli ozan Nesimi Çimen'in ilk eşi olan Dilber Ana'nın da babasıdır. Bu küçük notlar eşliğinde, Cafer Gango Dede'yi aşağıdaki anlamlı dizeleriyle bir kez daha saygıyla anıyoruz:


Cafer kuru laflar durmaz söylersin
Katreyi geçmeden umman boylarsın
Elin ayıbını görüp neylersin
Halbuki her halin noksandır noksan

01 Eylül, 2025

Rıfat Ilgaz ve Uğur Mumcu

 


2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı Rıfat Ilgaz’ı çok derinden üzer. Olayların yaşanmasının ardından “Yaşamla Ölümün Bir Anlamı Kalmadı” adlı son bir yazı yazar ve yazarlığı bırakma kararı alır.

Katliamın acısına sadece beş gün dayanabilir ve 7 Temmuz 1993 günü de bedenen aramızdan ayrılır. Çok yakın dostu olan ve Madımak Oteli’nde hayatını kaybeden Asım Bezirci’nin de yanına defnedilir.

Usta ismin yazarlığı bıraktığı son yazısı ise şöyledir:
“Yaşamla ölümün bir anlamı kalmadı. Her şey yalama oldu!” Artık hiçbir şeye inanmıyoruz. Yaşama da inanmıyoruz. Artık yaşam yalama oldu. Evden dışarı çıkmamak mı lazım? Bizim aklımız ermez oldu. Asım benim çok eski dostum. Benim için yıllarca çalışıp değerli kitaplar yazan bir yazar.

Yazar, kitapları yalnız kendisi için yazmaz. Kitaplar birer sevgi derlemeleridir. Asım aylarca yıllarca benimle yattı, kalktı. İyi günlerimde gülmüş; hapishanelerde, kelepçelerde ağlamış. Gözlerinin önünde 81’de kelepçeliyim. Asım yanımda. Türkiye’de, yaşama da ölüme de inanmıyor. Asım Bezirci yaza yaza kayboldu gitti işte. İnsanca yapabileceğimiz tek şey, şimdi Asım’ı saygıyla anmak.”

Peki ya Nesimi Çimen… Acaba haberleri var mıydı otel önünde toplanan ve oteli yakanların Nesimi’nin ne kadar büyük bir ozan olduğundan, curası ile hümanizm felsefesi yaptığından? Hiç dinlemişler midir Nesimi’nin Barış Güvercini adlı türküsünü…”

Fotoğraf: Rıfat Ilgaz ve 1993 tarihinde suikaste uğrayarak öldürülen büyük gazeteci Uğur Mumcu bir arada.

Bu paylaşımda konusu geçen ve geçmeyen tüm değerlerimizi büyük özlem ve saygı ile anıyoruz!

Hamdi Gardaş Kimdir?

 


Asıl adı Hamdi Şahin olan Hamdi Gardaş, İkinci Dünya Savaşı yıllarında Çorum’un Turgut köyünde 1940 yılında dünyaya geldi. Köyde okul olmadığı için eğitim alamasa da, öğrenme arzusu çocuk yaşta içini sarmıştı. İlk okuma yazma deneyimini, ilkokul mezunu üvey annesinin kırık aynaya harfler çizerek verdiği derslerle yaşadı.

1951’de ailesiyle birlikte Çorum merkeze göçtü ve burada terzilik yapmaya başladı. Geçimini sağlarken bir yandan da kendini geliştirmeye çalıştı. Bir ilkokul müfettişinin yönlendirmesiyle felsefe ve ekonomi kitaplarına yöneldi. Okuma tutkusunu, yaşamı boyunca hiç azaltmadı.

Terziliğin yanı sıra, halk arasında sürdürülen muhabbet ortamlarında yetişti ve şiire yöneldi. Toplumcu bir çizgide yazdığı şiirlerinde halkın acılarını, sorunlarını dile getirmekten geri durmadı. Bu duruşu nedeniyle 1980 askeri darbesinde bir süre cezaevine girdi. Hayatın yüküne uzun süre dirense de, 1987 yılında henüz 47 yaşındayken bedenen aramızdan ayrıldı.

Çorumlu Haydar Öztürk, Hamdi Gardaş’ın birçok şiirini bestelemiş ve albümlerinde de seslendirmiştir. Çorum’un bu iki büyük ozanını saygı, sevgi ve özlemle anıyoruz.


YAZI ARŞİV